PMS Makine’nın kurucusu ve sahibi Volkan Çakmakçı’yla bir söyleşi gerçekleştirdik. MAKTEK Fuarı öncesi görüşlerini aldığımız Volkan Bey, hem firmaları hem de Türk sanayisi hakkında önemli değerlendirmeleri paylaştı bizlerle.
PMS Makina, dünya çapında markaları Türk sanayisinin hizmetine sunuyor; kısaca firmanızdan bahseder misiniz?
PMS Makina’yı 2003 tarihinde kurdum. Sanayide eksikliği duyulan kaliteli, özel makineleri temsil etme ve bunların vasıflı danışmanlık hizmetini verme düşüncesiyle işe başladım. Şu an temsil ettiğimiz özel makinelerin Türkiye’de tanıtılmasının yanı sıra bunların anahtar teslim proje danışmanlık hizmetini sunup, müşteriler için en doğru, ekonomik ve kaliteli çözümü bulmaya çalışıyoruz. Genelde müşterilerimiz bize üretmek istedikleri ürünle geliyorlar, biz de onlara, o ürünü en doğru şekilde nasıl üretecekleri konusunda danışmanlık veriyoruz. Genelde de anahtar teslim olarak komple çözüm üretiyoruz. Üretimle ilgili her türlü danışmanlığı da sunuyoruz. Bu parçalar genellikle özel parçalar. Bizim ilgilendiğimiz her bir parça müşteriye özel parçalar ve özel projelerdir. Dolayısıyla biz proje takibi ve proje yönetimi hususunda oldukça deneyimliyiz. Baştan sona projelendirmeyi yapıyoruz ve anahtar teslimi hizmet sunuyoruz; ön kabul ve son kabullerini yaptığımız gibi servis hizmeti de veriyoruz.
Tezgâh seçiminde nelerin göz önünde tutulması gerekir size göre?
Bana göre müşterilerimiz açısından bu husustaki en önemli olgu, ülkemizin kaynaklarını doğru kullanmak adına, en doğru makineyi uygun fiyata almaktır. Bizim PMS Makina olarak vazifemiz de gerçekten hangi makinenin kullanılması gerekiyorsa onun için doğru şekilde danışmanlık verip, gereksiz opsiyonları – ekipmanları dâhil etmeden, en faydalı, en kaliteli makineyi, en doğru fiyatla, müşterimizin gelecekteki vizyonunu da hesaba katarak müşterimize sunmaktır. Yani çözümlerimizi oluştururken, müşterinin 5 ya da 10 yıllık projeksiyonuna göre otomasyondan makinenin her türlü opsiyonuna kadar, geleceğe dönük olarak da önerilerimizi sunuyoruz. Makine seçiminde göz önünde tutulması gereken bir diğer önemli husus da parça başı maliyettir. Bir makinenin ilk yatırım maliyeti, makinenin bütün yaşam süresi boyunca olası maliyetlerinin yüzde 5’i ila 10’unu oluşturuyor. Aslında en büyük maliyetler kaliteli parça üretilmemesinden dolayı son kullanıcıdan reklamasyon gelmesi veya makinenin durmasından oluşan makinenin yeterlilik sorunundan kaynaklanabilir. Örneğin makine yüzde 50 zamanlı yatıyorsa, o makinenin maliyeti iki katına çıkmıştır demektir. Yani makinenin yeterliliği yüzde 95’se, makinenin değeri kendi değerini gösterir. Dolayısıyla makinelerin parça başı maliyetlerini düşünürken, sorunsuz bir şekilde ve kaliteyi muhafaza ederek, uzun dönemde size yardımcı olabilmesi önemlidir. Müşteriler ilk yatırımı yaparken, amortisman hesaplamalarını yaparken, her zaman için makinelerin sürekli ve iyi kalitede üretim yapacağını düşünerek hesaplama yaparlar ama bu her makinede aynı şekilde olmuyor. Dolayısıyla makinenin ilk yatırım maliyeti açısından daha ucuz oluşu her zaman kârlı olamayabiliyor. Alınan makine uygun kalitede mal üretemezse, yarı zamanlı yatarsa, aslında çok daha pahalıya mal olmuş oluyor.
Satış sonrası hizmetleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Satış sonrası servis hizmeti veriyoruz. Türkiye’de maalesef bu konuda ciddi bir açık var. Almanya’da bir teknik eleman aldığı maaşla güzel bir yaşam sürer, orada büyük bir sosyal adalet var çünkü. Bizim de ara kademedeki çalışanlara iyi şartlar sunmamız lazım ve onları da iyi yetiştirmemiz lazım. Her insan mühendis ya da doktor olacak diye bir şart yok. Ara kademedeki personel de bizim için en az onlar kadar önemli ve değerli. Bu konuda çok fazla eksiğimiz var. Biz istediğimiz kriterleri sağlayacak ara eleman bulmak da çok zorlanıyoruz. Diyebilirim ki ancak çok uzun araştırmalardan sonra istediğimiz kalifikasyonda, yabancı dili olan bir eleman bulabiliyoruz. Bizim için kaliteli ve mutlu servis elemanı çok önemli ve değerli. Aslında bence başarı mutluluktan geliyor. Çalışan ne kadar mutluysa o kadar iyi iş yapar. Satış sonrasında kaliteli bir hizmet veriyoruz. Hâlihazırda sürekli olarak yeni servis elemanları arayışı içerisindeyiz.
Sektörün önemli buluşma platformu MAKTEK’te de boy gösterecek PMS Makina. Fuarla ilgili değerlendirmelerinizi alalım.
PMS Makina’nın kuruluşundan, yani 2003’ten beri her fuarda yer aldık. MAKTEK, profesyonel bir çalışma yapıyor ve fuar alanı oldukça büyük. Bence MAKTEK başarılı bir organizasyon. Bazı kriz dönemlerinde daha az olmakla beraber hep çok büyük fayda gördük biz MAKTEK’ten. MAKTEK’te boy gösterip, orada yeni makineleri sunmak herkeste bir heyecan yaratıyor ve bence bu heyecan da Türkiye’de ihtiyaç duyulan en önemli şeylerden biri şu anda. Karamsarlıktan kurtulup, ilgi ve heyecan duyacağımız şeylerin peşinden koşturmak gerekiyor şu dönemde, çünkü karamsarlık karamsarlığı, heyecansa heyecanı getiriyor. Dolayısıyla ben MAKTEK’e katılmakla ilgili her zaman büyük heyecan duyuyorum. Hem Türk sanayisine hem de kendi adımıza faydalı olacağına inanıyorum.
Sektörün ve piyasanın genel durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii çok büyük karamsarlıklar var ama biz Türkiye olarak ne krizler atlattık. Dolayısıyla bence Türkiye dünyada krizleri atlatma becerisi en yüksek ülke. Finansal sektörden reel sektöre hepimiz kriz anında nasıl davranmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Bu krizden de güçlenerek çıkacağımıza gönülden inanıyorum. Önemli olan bu krizlerden ders çıkarmak ve kendimizi nasıl daha da iyileştirebileceğimize dair fikirler geliştirmektir. Herkes yaptığı işi daha iyi yapmalı. Daha verimli ve yeni buluşlara açık bir çalışma tarzı geliştirmek önemli. Hepimizin bu krizi bir fırsata çevirmemiz ve bu süreçten güçlenerek çıkmamız gerekiyor. Ben Türkiye’nin bunu yapacak gücünün ve imkânının olduğunu düşünüyorum.
Benim müşterilerimden ihracat yapanlar, yatırım projelerini ertelemediler. Bir firma eğer cirosunun en az yüzde 50’sini ihracattan elde edebiliyorsa, o firma her türlü kur riskini hedge edebilecek duruma geliyor. Firmalar eğer ihracata yönelirlerse, bu krizlerden çok daha az etkilenirler. Benim naçizane görüşüm, Türkiye’deki bütün firmaların en az yüzde 50 ihracat hedefine ulaşması gerektiğidir. Bunun için de tabii kaliteli üretim yapmak, yüksek katma değerli ürünleri tedarik problemleri olmadan uluslararası müşterilere sunmak lazım. Bunun için de doğru partnerlerle çalışmak lazım. Biz de bu bağlamda doğru partner olmaya; yani doğru çözümleri doğru makineler ile sunmak adına doğru danışmanlık hizmetleri vermeye çalışıyoruz.
Kısa veya uzun vadede hayata geçirmeyi düşündüğünüz yeni projeleri bizlerle paylaşır mısınız?
İşin servis tarafında büyümek istiyoruz. Bizim için en önemli proje şu an kalifiye servis elemanlarını kadromuza katmak. Yabancı dil bilen, İngilizce hatta mümkünse özellikle de Almanca konuşabilen servis elemanları bulabilmek amacındayız.
Biz kaliteli makineler sunmaya çalışıyoruz. Örneğin Liebherr, Klingelnberg, Thielenhaus, Samag, Galdabini, Heess, Pittler, Weingartner, SHW; branşlarında çok iyi tanınan markalar. Böyle makinelerin durmadan, sürekli olarak katma değer üretmesi lazım. Bunun için de bizim tabii elimizden gelen katkıyı vermemiz lazım. Liebherr özelinde konuşursak, makinelerin yeterliliği çok iyi, çok nadir problem yaratan makinelerdir. Buna rağmen bir sorun olursa da hemen çözüyoruz. Bizim hedefimiz sattığımız makinelerin sadece ilk yıl değil, ikinci, beşinci hatta onuncu yılda da aynı verimlikle yüksek kaliteli ürünler üretmeye devam etmesini sağlamak. Bu yüzden de servise özel önem veriyoruz.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Herkesin birbirine moral vermesi ve daha çok çalışması gereken bir dönemden geçiyoruz. Çünkü hepimizin içinde ortak hayat mücadelesi verdiğimiz tek bir gemimiz var; Türkiye. Türkiye’mizi her tür fırtınada yüzdürmek adına gereken her şeyi elbirliğiyle yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.